Bursa Tarihi
Bursa ve Çevresi
Bursa'da Tarihi Yapılar
Bursa'ya Dair
Bursa'da Ünlü İnsanlar
Bursa Müzeleri
Bursaspor
Bursa Doğal Güzellikler
Uludağ ve Dağ Turizmi
Bursa Kaplıcaları ve Termal Turizm

BURSA'YA DAIR | AHMET HAMDI TANPINAR'DAN BURSA'DA ZAMAN

Bursa'yı Yaşamak ve Böyle Güzel Anlatabilmek: Bursa'da Zaman

1941 yılında kırk yaşlarında şair bir beyefendi geldi Bursa'ya. Sonra birkaç kez daha Bursa ziyareti yapan bu İstanbul beyefendisi, Erzurum Lisesi'nde, Konya ve Ankara'da yıllarca edebiyat öğretmenliği yaptı. Daha sonra İstanbul Üniversitesi'ne geçerek orada Edebiyat Fakültesinde Profesörlüğe yükseldi. 
Bu şair beyefendi Ahmet Hamdi Tanpınar idi. Çelik Palas oteline yerleşti. Her gün Bursa'nın tarihi yerlerini gezmeye çıkıyordu. Ulu Cami'nin yanından, beyaz badanalı duvarlara ve minarelere, kurşun kubbelere ve taçkapıya bakarak geçiyordu.
Favorisi Orhan Camiî, Yeşil ve Muradiye idi. Bursalı dostlarıyla buluşuyor onlardan da Bursa ile ilgili hususiyetleri dinliyordu. Kapalı Çarşı'yı, Uzun Çarşı'yı geziyorlar; Kebabçı İskender'in meşhur kebabından yiyorlardı. Gezilerinde notlar alıyor, gece otel odasında bu notlar üzerinde çalışıp tekrar tekrar yazıyordu. Sanki zihninin ve gönlünün derinliklerindeki en güzel mânâ mücevherlerini kalemiyle çıkartmaya çalışıyordu. "Bursa'da Hülya Saatleri" adlı çok güzel, uzun bir şiir yazdı. İstanbul'a dönünce, bu şiiri, bir dergide yayınlatmış.
Ahmet Hamdi Tanpınar bir-iki sene sonra tekrar geldi. Daha önce yazmış olduğu; ancak tam kemâle erdiremediğini düşündüğü şiirini, hem zihninde hem gönlünde biraz daha olgunlaştırmıştı. Gene Orhan Camiî'nin avlusunda oturup; hafif rüzgârla hışırtılar çıkaran çınarı, kumru seslerini, şadırvanın şakırtılarını, bazen gözlerini kapatıp dinledi. Sanki ellerini uzatsa, Orhan zamanında yapılan duvar, avlu ve şadırvanı yapan ustaların ve çınarı dikenlerin ellerine dokunacakmış gibi yakın hissetti kendini.

"Bursa'da bir eski cami avlusu, 
Küçük şadırvanda sakırdayan su. 
Orhan zamanından kalma bir duvar, 
Onunla bir yaşta ihtiyar çınar".

O zamanın Bursa'sı o kadar asude, sakin ve huzurluydu ki, bunu size anlatabilmem, hissettirmem mümkün değil. Ama işte bu şair beyefendi o anları şiirinde en güzel şekilde anlattı. Elindeki şiire son şeklini verdi;

"Eliyor dört yana sakin bir günü, 
Bir rüyadan arta kalmanın hüznü. 
İçinde gülüyor bana derinden, 
Yüzlerce çeşmenin serinliğinden."

O günlerde havalar, her baharda olduğu gibi çok güzeldi. Şair, (ben artık ona şair diyordum.) böyle güzel bir günün ikindi vaktinde Tophane'deki seyir yerinden; ovayı, gökyüzünü, camileri, hanları gönlüyle dinleyip gözleriyle süzdü. Tekrar kalemine sarıldı:
"Ovanın yeşili, göğün mavisi, 
Ve mimarilerin en ilahîsi. 
Bir zafer müjdesi burada her isim, 
Sanki tek bir anda gün, saat, mevsim. 
Yaşıyor sihrini geçmiş zamanın, 
Hâlâ bu taşlarda gülen rüyanın. 
Güvercin bakışlı sessizlik bile, 
Çınlıyor bir sonsuz devam vehmiyle."

Sonra her akşama doğru yaptığı gibi Gümüşlü'de yatan Osman ve Orhan Gazi'ye ve Muradiye'ye uğradıktan sonra oteline gitti. Bir yıl önce çok uğraşarak yazdığı şiiri, pirinç ayıklar gibi; fazlalıkları çıkararak, kelimeleri seçerek, tekrar tekrar düzelterek yazdı. Kuyumcu titizliğiyle, ressam özeniyle, şarkı besteliyor gibi, kelimelerle tablo çiziyor gibi, mısralara son şeklini veriyordu:

"Gümüşlü bir fecrin zafer aynası, 
Muradiye sabrın acı meyvası. 
Ömrünün timsali beyaz Nilüfer, 
Türbeler, camiler, eski bahçeler. 
Şanlı hikâyesi binlerce erin, 
Sesi nabzım olmuş hengâmelerin. 
Nakleder yâdını gelip geçene, 
Bu hayalde uyur Bursa her gece. 
Her şafak onunla uyanır güler, 
Gümüş aydınlıkta serviler, güller."

Ertesi gün erkenden kalkıp şafakla beraber Bursa sokakları nı süzgün gözleriyle, derinlemesine baka baka gezmeye başladı. Kuşların patırtıyla kanadanmaları arasında yürürken ya da bir kahvehane önünde otururken önceden yazmış olduğu bir şiirden mısralar mırıldandı:

"Ne içindeyim zamanın, 
Ne de büsbütün dışında. 
Yekpare, geniş bir anın, 
Parçalanmaz akışında."

Aradığını bulamamış insanların gerginliğiyle kalktı; bir arabaya bindi. Lâmiî Çelebi'nin Camiî'nin önünden geçerken O'nun "Şehrengiz"ini hatırlayıp, "Sen de aşıktın bu şehre" dedi. Onun Bursa sevgisinden ve burada yaşama tutkusundan ilham alarak Çekirge'den Hüdâvendigâr'a çıktı. Uzun zaman yalnız başına oturdu. Bursa'yı yaşamaya, duymaya çalışıyorduHüdâvendigâr Camiî'nin önündeki çaybahçesinde otururken "Bursa'da Zaman" adını verdiği şiirin en güzel parçasını teşkil eden:

"Serin hülyasıyla çeşmelerinin 
Başındayım sanki bir mucizenin, 
Su sesi ve kanat şakırtısından 
Billur bir avize, 
Bursa'da zaman."

mısralarını yazdı. Yeşil Türbe'ye gitti oradan. Zor; ancak zafer dolu yılların anılarım düşünerek ve içinde hissederek akşama kadar oralardan ayrılamadı. Gece, otelde, biraz daha çalıştı şiir üzerinde:

"Yeşil türbesini gezdik dün akşam, 
Duyduk bir musiki gibi zamandan. 
Çinilere sinmiş Kur'an sesini, 
Fetih günlerinin saf neşesini."

Aylarca şekil vermeye çalıştığı heykele en güzel şeklini vererek rahadamış bir heykeltıraşın ruh haliyle (Buraya yazmadığım) son mısralarını da ekleyip yayınladığında hem Bursa'mızı en iyi duyan ve anlatan hem de edebiyat dünyamızda zirve olarak kalacak bir şaheser ortaya çıktı: Bursa'da Zaman.

Şair o yıllarda; İstanbul, Konya, Erzurum ve Ankara'yı da anlattığı, "Beş Şehir" isimli kitabını yayınladı. Bursa'yı zahirî ve batını (derinlemesine) nefis bir şekilde tahlil etti. Lâmiî Çelebi'nin "Şehrengiz-i Bursa" kitabı ve Evliya Çelebi'nin "Seyahatname"si gibi "Beş Şehir"de Bursa'yı çok güzel anlattığı için Ahmet Hamdi Tanpınar'a minnet ve şükran duyuyoruz.

Dr.Nazım İntepe Beyfendinin
Dibace isimli eserinden